Peygamber (s.a.v.) devrinde bir savaşçı, savaş meydanlarında aydınlık Allah yolu uğruna düşmanla çarpışmak için sıcak yuvasından ayrılmak üzere karısıyla vedalaşırken ona şöyle der:
“Karıcığım, ben dönene kadar sakın evden ayrılma.”
ocasının bu sıkı tembihine harfi harfine ayak uydurarak evden dışarı çıkmayan sadık kadın, çoluk çocuğu ve ev işleri ile meşgul oladursun. Bir gün öz babasının hasta döşeğinde ölümle pençeleştiği haberini alır. Babasına gitsin mi, gitmesin mi? Bir yanda “Evden dışarı çıkma” diyerek savaş meydanında düşmanla cenkleşen kocasının sıkı tembihi, bir yanda da hasta döşeğinde ölümle pençeleşen öz babasının hasta haberi: Biri evinin ve çocuklarının babası ve bir ömür boyu aynı yastıkta hayatını paylaşacağı eşi; diğeri de varlığına sebep olan ve dinimizin kendisine öf bile demeyi doğru bulmadığı babası.
İşte kadın bu iki kişiden birini tercih etme fikriyle bunaldığı mesele hakkında, dince en doğru olan hareketi öğrenmek için Peygamber’e bir elçi gönderir. Sevgili Peygamberimizin sözü şudur: “Kocanızın emrine uyun.” Kadın, belki de bir çözüm yolu bulunur diye bir iki defa daha gönderdiği elçi aracılığıyla Peygamberden aldığı cevap yine aynıdır: “Kocanızın emrine uyun.”
Bunun üzerine kadın, babasının hastalığı karşısında onun ziyaretine bile gidememenin derin üzüntüsünü yüreğine gömerek, “Dinimizin emri buymuş” deyip kocasının emrine uyar ve evden dışarı çıkmaz. Bir süre sonra da son bir defa göremeden babası ruhunu teslim eder. Kocasına bağlılığın en faziletli örneğini veren kadın bu acı habere de göğüs gererek yine evinden dışarı çıkmaz ve olanca gücüyle sabredip katlanır. Tâ ki kocası gelene kadar.
Nihayet bir gün kocası sağ salim çıkagelir. İşte tam bu sırada Yüce Allah sevgili Peygamber’in o sadık kadına söylemesi kaydıyla şunu vahyeder; “Ey Muhammed! Kocasına gösterdiği bağlılığından dolayı o kadını affettim. Git söyle.”