Bir savaş dönüşünde mola verilmiş, öğle yemeği hazırlamak isteyen ashab kesecekleri koyunun hizmetini konuşuyorlar.
Biri, ben koyunu getireyim, öteki ben de keseyim, bir başkası da et hazırlamada görev alayım, derken Allah Resulü de oturduğu yerden kalkıyor ve şöyle diyor:
Ben de ötelerden odun toplayıp da ateşi yakayım. Diyorlar ki:
– Haşa, yâ Resulallah! Siz oturun, biz hizmetin hepsini de yapar huzurunuza getiririz!
Şöyle buyuruyor Allah Resulü:
– Bilirim ki siz bütün hizmeti yapar, ayağıma getirirsiniz. Ancak ben başkaları hizmet ederken, seyirci kalmak istemem. Ben de hizmet edenler arasında yerimi almayı tercih ederim. Seyirci kalmak bana ağır gelir. Hizmet etmek mutluluk verir.
Allah Resulü hizmet edilen değil de eden olmayı böyle tercih ediyor, tüketen değil de üretenden olmayı böyle ibretimize sunmuş oluyor.
***
Bir meclis biri hakkında konuşuluyor. Biri şöyle söyledi:
– Ben onunla hacca gittim, çok ibadet eden birisidir. Her konaklamada hemen namaza durur, çok ibadet ederdi.
Biri şöyle sordu:
– Her konaklamada ibadet ederdi de devesinin yemini, suyunu kim verir, kendisinin hizmetini kim yapardı?
Cevap:
– Hizmetini biz yapardık.
– Demek ki siz ondan çok ibadet etmişsiniz! Çünkü o, hizmet edilenlerden olmuş, siz ise hizmet edenlerden.
***
Bu konuda en çarpıcı bir misal de meşhur Bağdat vaizi Yahya bin Muaz’ın kardeşine söylediklerinde. Mekke’de mücavir kalan kardeşi gönderdiği mektubunda der ki:
Mekke’de durumum çok iyi. Bir de hizmetçim var, bana çok iyi hizmette bulunuyor.
Hicri 235’in ünlü vaizi kardeşine gönderdiği cevabında şöyle ikazda bulunur:
Hizmet edilen olmakla iftihar etme de hizmet eden olmakla iftihar et. Zira hizmet edilmek Allah’a mahsustur. Hizmet etmek de kula mahsustur. Sen Allah’a mahsus sıfatla muttasıf olmayı düşünme de kula ait sıfatla muttasıf olmaya çalış.