Her gün açlığın ezici pençesi altında can veren insanlar öbür dünyaya yolcu ediliyorlardı. artık bütün kurutuluş ümidi, başta yüce Allah'ın sınırsız yardımına, sonra da cömert ve iyiliksever zenginlerin uzanacak yardım ellerine kalmıştı. Açlıkla ölmemek için pençeleşen, yoksul ve düşkünler de öyle yapıyordu. Onlar için tek kurtuluş ümidi zenginlerin kapılarını çalarak, birkaç lokma ekmek koparıp yiyerek kendilerini kurtarmak, fazla kalırsa evde açlıktan ölmek üzere olan çocuklarına da yetiştirip onları da ölüm yolculuğuna çıkmaktan alıkoymak idi.
İşte bu yaygın kıtlığın acısını iliklerinde duyan yoksullardan biri de bir gün, civarın ünlü zenginlerinden birinin kapısına varır. Kapıyı çalarak “Ne olur?” der, “Ben ve evdeki çocuklarım hepimiz birden açlıktan kırılıyoruz. Varsa bana bir parça ekmek verin lütfen.”
Zenginin kızı çok cömert ve insancıldır. Hemen fırından taze sıcak bir ekmek yaptığı gibi getirip fakirin eline tutuşturur. arkasından da, “Kusuru bakmayın” der. “Daha fazla vermek isterdim ama babam çok cimri bir kimsedir. Üstelik de evden çıkarken bütün yiyeceklerimiz kontrol eder. Akşam eve geldiğinde bakalım ne cevap vereceğim.”
Akşam eve dönen zengin, fakat cimri baba daha yiyecekleri kontrolden geçirir geçirmez bir ekmeğin eksik olduğunu öğrenir. Soruşturmaya başlar. Kızının gündüz kapıyı çalan aç ve perişan bir düşküne verdiği anlaşılır. Cimri baba, “Nasıl verirsin?” diyerek öfkesinden küplere biner. Kızına, “Sana mutlaka bir ceza vermeliyim ki, bir daha vermeyesin!…” diye direten canavar ruhlu ve acımasız baba nihayet öz kızının elini keserek onu cezalandırır. Bir düşküne yardım elini uzatmaktan başkaca bir suçu olmayan iyiliksever kızın artık dünyası kararmıştır. Günlerinin çoğunu başını, iki kolu arasına alarak iki gözü iki çeşme ağlamakla ve öz babasına beddua etmekle geçirir. Kızcaız inanır ki hiçbir kötülük gerek bu dünyada, gerek öbür dünyada sahibinin yanına kalmaz. Zalim mutlaka bir gün belasını bulacaktır. Elbette canavar ruhlu, acımasız baba da bir gün kılı kırk yaran Allah’ın adaleti önünde yaptıklarının tek tek hesabını verecek ve ettiği yığın yığın kötülüklerine karşılık Allah’ın sınırsız azabına uğrayacaktır.
Ortada kimsesiz kalan cömert kız bir süre evine kapanarak aç, susuz, acı kaderine ağlar durur. Ama ne cilvedir ki bu durum böyle sürüp gidemez. Yaşamak için yemek gereklidir. Evde yiyecek bir şey olmadığına göre dilencilik etmekten başka çare yoktur. Bir zamanların zengin kızı, şimdi artık bir parça ekmeğe muhtaç bir durumda kapı kapı dolaşmaya koyulur.
Yine günlerden bir gün kapı kapı dolaşarak dilencilik ederken, tesadüf bu ya, cömert ve varlıklı bir ailenin kapısın çalmış bulunur. Kapıyı yaşlıca bir hanım açar. Ev sahibi olan hanımın bekâr bir de olğu vardır. helâl süt emmiş, eli yüzü düzgün, namuslu bir kız aramaktadırlar. Kadın bakar ki kapıyı çalan dilenci kız, eli yüzü düzgün, hatta normalin üstünde bir güzelliğe sahip, Üstelik de yüzünden zamanında varlıkı ve asil bir aile kızı olduğu okunuyor. Utangaç ve çekingen.
Ev sahibi hanım, karşısında böyle bir dilenci kız görünce hayretten dona kalır. Böylesine bir hanım kızın bu yola nasıl düştüğünü merak ederek kendisini içeriye buyur eder. Durumunu öğrenince de oğluna almak istediğini açığa vurur. Kızcağız bu parlak teklifi kabulde gecikmez, hemen “evet” der. Akşam eve gelen oğlana da durum açıklanır. Fakat ona fakir ve dilenci bir kız olarak takdim edilir. Buna rağmen oğlan kızı çok beğenir ve evlenmeyi kabul eder.
Çok geçmeden kız ile çocuk evlendirilerek dünya evine girerler. adete göre gerdeğe girmeden önce annelerinin hazırladığı renk renk yemeklerle donatılmış sofraya oturup karınlarını şöyle iyice bir doyurmaları gerekmektedir. İki yeni evli genç sofraya oturarak iştah ile yemeğe koyulurlar. Yalnız genç kocanın dikkatini çeken bir husus vardır. Karısı yemeğini sol eliyle yemesini ithar eder. Genç karısı duymamazlıktan gelerek yine aynı şekilde sol eliyle yemeye devam eder. Koca ikinci ve üçüncü defa yine hatırlatır. Kadın konuyu değiştirerek yine sol eliyle yemeğini yemekten vazgeçmez. Bu defa genç koca patlıyarak, büyüklerimiz der ki: “Fakirlikten yetişmelerin görgüsü kıt olurmuş. Yemek sağ elle yiyilir. Lütfen sağ elini çıkar da onunla ye. Bunu bilmiyor musun?”
Bu durum karşısında renkten renge giren kızcağız ne yapacağını bilmez bir halde şaşırıp kalır. Sağ elini çıkarsa, kocası elinin bilekten kesik olduğunu görecek ve belki de kendisini boşayacak, çıkarmasa kocasına karşı en büyük saygısızlığı etmiş olacak. Kızcağız sıkıntıdan ter üstüne ter dökmekte ve sağ elinin yok olduğu anlaşılırsa ufukta görülen mutluluk ışığının daha doğmadan önce söneceği endişesiyle yüreği gümbür gümbür atmaktadır. Tek sığınağı yüce Allah’tır. O yüzden de içinden devamlı olarak, “Ey Rabbim!” beni mahçup çıkarma, sen dilediğini dilediğin anda yapan tek yüce kudret sahibisin” diyerek Allah’a bütün varlığını saran bir yalvarışla dua etmektedir.
İşte, tam bu sırada gaibten bir ses imdadına yetişir. Sesin sahibi şöyle seslenmektedir: “Ey kulum, sağ elini eskisi gibi düzelttik, korkma çıkar. Çünkü sen elini bizim uğrumuza kaybettin. Biz de şimdi sana onu geri iade ediyoruz.”
Kız elini bir çıkarıp bakar ki gerçekten eskisinden daha güzeldir. Başından geçeni birer birer kocasına anlatır. Ondan sonra kocası da onu bağrına basarak gülüş cümbüş yemeklerini yerler ve arkasından gerdeğe girerek mutlu ve sıcak bir yuvanın sarsılmaz temellerini attılar.
Yüce Allah (c.c.) cümlemizi yoksul ve düşkünleri korumaktan uzak tutmasın, Amin…
Ey aklı başında olan kimseler!… Bütün bu olaylardan ibret dersi alınız. Alınız da gerek bu dünyada, gerekse öbür dünyada lekesiz kurtuluşa erişebilmek için, malınızı Allah yolunda harcayınız.
Yüce Allah (c.c.) cümlemizi malını aydınlık yolu uğrunda harcayan, yoksul, düşkün, öksüz ve kimsesizlere yardım elini uzatan seçkin kullarından eylesin âmin..