İsa Peygamber, bir gün geziye çıkar. Yolda giderken bir grup insana rastlar. Bir meydana halkalanmışlar, devamlı Allah’a ibadet ediyorlar. Öyle ki bütün şart ve gereklerini yerine getirerek.
Hz. İsa (a.s.) aralarına oturur. Bakar ki çeşit çeşit yemekler, bir yığın meşrubat renk renk sebze ve meyveler, eşsiz güzellikte kadınlar, cıvıl cıvıl çocuklar her yanı sarmış. Yaşadıkları yer de zamanın bütün süs ve üstünlüklerine sahip. Temiz ve eşsiz bir asalete bürünmüş.
Burada bir süre misafir kalan İsâ Peygamber kendi beldesine döner. Uzun bir zaman sonra yeniden oraya uğradığında bakar ki yerleri yurtları ile o eski varlıklı, şen şakrak insanlar yerleri yurtları ile birlikte yok olup gitmişler. Ortada ne eskiler, ne çocukları, ne de torunları, yer yarılmış sanki yerin dibine girmişler.
Kendi kendine şaşırıp kalan İsâ Peygamber bu olayın sebebini merak eder. Fakat soracak kimse yoktur. Yalvarıp yakarak yüce Allah’a, “Ey Rabbim!” der. “Burada eskiden yaşayan o insan topluluğuna ne oldu? Yoksa namaz kılmadılar, sonra baş mı kaldırdılar?”
Yüce Allah (c.c.) Hz. İsâ’ya, “Ey sevgili peygamberim! O aklına gelenler yüzünden değil. onlar gerçekten iyi insanlardı. Fakat aralarına bir beynamaz karıştı. İşte o ne olduysa ondan sonra oldu. Bir gün beynamaz bize karşı isyanında son damlayı taşıran bir çirkin harekette bulundu. Biz de belâ göndererek masum olan ötekileri de birlikte silip süpürdük.”