-Hangi şey sana daha sevimlidir? diye sordu.
Abraş:
– Güzel vücut, güzel ten ve halkın iğrendiği abraşlığın benden giderilmesidir, dedi. Melek onun vücudunu sıvazladı, hemen çirkin manzarası gitti; kendisine güzel bir renk, güzel bir ten verildi.
Melek yine sordu:
– En çok hangi maldan hoşlanırsın?
Abraş:
-Deve’den, dedi. Ona, on aylık bir dişi deve verildi.
Melek:
– Allah bu deveye senin için bereket kılsın, diye duâ etti.
Sonra melek kel’in yanına geldi ve ona:
– En çok hangi şeyi istersin? diye sordu.
Kel:
-Güzel saç ve halkın tiksindiği şu kelliğin benden gitmesini, dedi.
Melek onu da sıvazladı, kelliği gitti; kendisine güzel bir saç verildi.
Melek tekrar sordu:
– Hangi mal daha çok hoşuna gider?
Kel:
– Sığır, dedi. Ona da yüklü bir inek verildi.
Melek:
– Allah bu inekte senin için bereket kılsın, diye duâ etti.
Daha sonra melek, kör’ün yanına geldi ve ona da sordu:
– Hangi şey daha çok hoşuna gider?
– Allâh’ın, gözümü bana iâde buyurup insanları görmem, dedi. Melek onu da sıvazladı. Allah Teâlâ da ona gözünü iâde buyurdu.
Melek:
– Hangi mal daha çok hoşuna gider? dedi. Kör:
– Koyun, diye cevap verdi. Ona da kuzulu bir koyun verildi.
Bir müddet sonra deve ve sığır sahiplerinin bu hayvanları yavruladı, koyun sahibinin koyunu da kuzuladı. Öyle ki; deve sahibinin bir vâdi dolusu devesi, sığır sahibinin bir vâdi dolusu sığırı, koyun sahibinin de bir dere dolusu koyunu oldu…
Derken bir zaman sonra o melek, ilk görüştüğü andaki sûret ve hey’etinde Abraş’a geldi:
– Ben yoksul bir adamım, dedi, yolculuğum esnasında maişet imkânlarım kesildi. Bugün gitmek istediğim yere varmam, ancak evvelâ Allâh’ın, sonra da senin sâyende olacak. Sana güzel renk, güzel ten ve bolca mal veren Allah hakkı için, ben senden bir deve istiyorum ki, yolculuğumda (gitmek istediğim yere) onun sırtında varayım.
Abraş:
– Hak sahipleri çoktur yardım edilecek pek çok yer var, sana verecek malım yoktur, dedi.
Melek:
– Ben seni tanıyor gibiyim. Sen halkın tiksindiği Abraş değil misin? Sen Allâh’ın (sonradan) servet verdiği fakir değil misin? dedi.
Abraş:
– Ben bu mala ancak ata’dan ata’ya intikâl ile vâris oldum, dedi.
Melek:
– Eğer iddiânda yalancı isen, Allah seni eski vaziyetine çevirsin, dedi.
Sonra melek ilk görüşmelerindeki sûret ve hey’etinde kel adama geldi. Ona da Abraş’a dediği gibi dedi. Kel de Abraş gibi reddetti.
Melek:
– Eğer yalancı isen, Allah seni önceki hâline soksun, dedi.
Daha sonra melek yine ilk görüşmelerindeki sûret ve şekliyle kör’e geldi ve dedi ki:
– Ben yoksul biriyim; yolda kaldım, yolculuğum esnasında maîşet sebeplerim kesildi. Bugün gitmek istediğim yere varmam, önce Allah, sonra da senin sâyende olacak. Sana gözünü iâde eden Zât hakkı için, senden bir koyun istiyorum ki; yolculuğumda onun sütünden gıdâlanarak memleketime varayım.
Bunun üzerine o adam:
– Dilediğin kadar al, dilediğin kadarını da bırak. Vallâhi bugün, Allah için alacağın hiçbir şeyde sana güçlük çıkarmayacağım, dedi.
Melek de:
– Malın sana kalsın. Siz imtihan olundunuz. Senden râzı olundu, diğer iki arkadaşına da gadap olundu, dedi.
Mevlâmız, cümlemizi cimrilik ve nankörlük illetlerinden uzak eyleyip, hayır ve hasenatta yarışan ve zâtına dâima şükreden kullarından eylesin.
Âmîn…
Namazdan sonra durum Hz.Ömer’e iletilir. Halifenin emriyle valiye karşı gelen adam yakalanıp bir suçlu gibi götürülür.
Suçlu kabul edilen Sahabi, Hz.Ömer’in huzuruna girince selam verir. Hz.Ömer (r.a.), hiddetinden selama mukabelede bulunmaz. Onu azarlar.
Bunun üzerine sahabi:
– Ya Ömer! Ben bir suç işlediysem, sen iki suç işledin, diyince
Hiddeti birden kaybolan Hz.Ömer (r.a.):
– Nedir benim o iki suçum?
– Allah’ın selamını verdim de çok hiddetlendiğin için mukabelede bulunmadın. Vacibi terkettin. Bu bir. Suçluyu dinlemeden tek taraflı hüküm verdin. Bu da iki.
Hatasını anlayan Hz.Ömer (r.a.) olayı anlatmasını isteyince,
Sahabi:
– Tayin ettiğin vali, hutbede seni öyle övdü, öyle övdü ki bu söz, cemaatin üzerinde sanki fazilet yönünden senin Hz. Ebubekir’den daha üstün olduğun izlenimini bıraktı. İşte bu yanlış düşünceyi zihinlerden silmek için müdahale ettim. Halbuki sen fazilet yönünden Hz.Ebubekir’in yarısı kadarsın.
Hz.Ömer (r.a.)
– Neden?
Sahabi:
– Orduya yardım ediniz ! emri-i peygamberi karşısında sen servetinin yarısını getirmiştin. Hz.Ebubekir ise servetinin tamamını getirmiş ve Ashabın gözlerini yaşartmıştı. Bunun üzerine Hz.Ömer (r.a.), o zattan özür dileyip dua istedi ve onu serbest bıraktı. Böyle konuşan valiyi ise hemen görevden azletti.