İmam Şafiî hazretlerinin (ö.204/820) has talebelerinden İsmail el-Müzenî rh.a. anlatıyor:
İmam Şafiî bizleri ilm-i kelâma dalmaktan men ederdi. “Allah’ın birliğine iman olan tevhid ile ilgili aklıma takılan bir soruyu en iyi giderecek kimse Şafiî’dir.” diye düşünmüştüm. Yanına gittim. Mısır mescidindeydi. Huzurunda diz çöktükten sonra dedim ki:
– Tevhid hususunda gönlüme bir mesele takıldı. Bilirim ki kimsenin senin kadar ilmi yok. Benim bu meseleyi çözmeme yardımcı olur musun?
Şafiî bu sözüme kızdı:
– Sen nerede olduğunu biliyor musun? Bu (takıldığın) yer, Allah’ın Firavun’u suda boğduğu yerdir (sen de içinde boğulacağın konulara dalma)! Sana Rasulullah’ın bu hususu soruşturmayı emrettiği haberi mi ulaştı?
Dedim ki:
– Hayır ulaşmadı.
– Semada kaç yıldız olduğunu biliyor musun?
– Hayır.
– Onlardan bir yıldızın cinsini, doğuşunu ve batışını, neden yaratıldığını bilir misin?
– Hayır.
– Yaratıklardan gözünle görüp durduğun bir şeyin mahiyetini bilemiyorsun da, onu yaratanın ilmi hususunda (bilmen gerekmeyenleri) konuşacaksın, öyle mi?!
Sonra bana abdestle ilgili bir mesele sordu. Cevabında hata yaptım. Dört yönüyle ayrıntılarından sordu. Hiçbirine doğru cevap veremedim. O zaman dedi ki:
– Günde beş defa muhtaç olduğun şeyin ilmini bırakıyorsun da, Yaratıcı’nın ilmi hakkında kendini zorluyorsun! Eğer bu mesele gönlünde vesvese ve takıntıya yol açarsa Allah’a yönel ve O’nun Kur’an’daki şu sözlerine kulak ver:
‘İlâhınız bir tek ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O rahmandır, rahimdir… Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah’ın birliğine) birçok delil vardır.’ (Bakara, 163-164)
– Yaratan hakkında yaratıklardan delil çıkarıver. Aklının ermediği ilme kendini zorlama.
Ondan sonra ben kelâm ilmini bırakıp fıkıh ilmine yöneldim.
Zehebî, Siyeru A’lami’n-Nübela (Beyrut 1990), 10/25-26, 31-32