“Zâhid olan Şakîk-i Belhî sen misin?”
Şakîk-i Belhî;
“Şakîk benim ama zâhid değilim.”dedi.
Halife nasîhat isteyince şöyle buyurdu:
Hârun Reşîd;
“Biraz daha nasîhat et.”deyince,
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
Halife biraz daha nasîhat istedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Sen suyun menbaı, kaynağı gibisin. Senin vâlilerin, kumandanların da bu suyun kolları gibidir. Suyun menbaı saf, temiz, berrak olursa, suyun kolları da berrak olur. Suyun menbaı temiz olup, kollarda hafif bulanıklık olursa da zararı olmaz. Ama menbaı bulanık olursa, artık suyun kollarının saf ve berrak olmasını ümid etmek mümkün olmaz.”
Hârun Reşîd;
“Biraz daha anlat”dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
O da; ”
Ne kadar istiyorsa onu verir, suyu satın alırım.”dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Elinde su bulunan kimse, bu suya mukâbil senden servetinin yarısını istese, yine râzı olur musun?”.
Hârun Reşîd;
“Evet râzı olurum.”dedi.
Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
“Düşün ki servetinin yarısını verip satın aldığın suyu içtin. Bir zaman geçince bu suyu dışarı atmak ihtiyâcını duydun, fakat idrar yapamadın. Öyle ki ölecek hâle geldin. Birisi çıkıp dese ki, ben senin bu sıkıntıdan kurtulmana sebeb olurum, lâkin buna mukabil olarak mülkünün öbür yarısını isterim, dese ne yaparsın?”
Hârun Reşîd;
“Elbette râzı olurum. Ben o sıkıntıda iken servetimin ne mânâsı var?”dedi.
Bunun üzerine Şakîk-i Belhî buyurdu ki:
Bu nasîhatlardan sonra Hârun Reşîd çok ağladı. Şakîk-i Belhî’yi hürmet ve saygı ile uğurladı.