Ed-Dârr ve En-Nâfi esmasının lügat anlamları:
Dârr veya durr mastarından türemiş olan Dârr ismi; zarar veren, zarar verici şeyleri yaratan, zarar verilmesine fırsat veren, zarar verme kuvvetini ve kudretini yaratan anlamlarına gelmektedir. Nef’ kelimesinden türemiş olan Nâfi ismi ise; fayda veren, menfaat verici şeyleri yaratan, menfaat yollarını ve sebeplerini yaratan, imkân veren anlamlarına gelmektedir. Bu iki isim müzdevice, yani zıt anlamlı isimlerdendir. Beraber işlenmesi anlamamızı daha da kolaylaştıracaktır.
Ed-Dârr ve En-Nâfi esmasının ıstılah anlamları:
- Ed-Dârr; dilediği kullarına zarar ve sıkıntı isabet ettirendir.
- En-Nâfi; dilediği kullarına menfaat ve fayda isabet ettirendir.
- Ed-Dârr; kimi kullarının kimi kullarına zarar vermesine izin verendir.
- En-Nâfi; kimi kullarının kimi kullarına fayda sağlamasına izin verendir.
- Ed-Dârr; yeryüzündeki bütün zarar imkânlarını ve kudretini yaratan, elinde bulundurandır.
- En-Nâfi; yeryüzündeki bütün fayda imkânlarını ve kudretini yaratan, elinde bulundurandır.
Ed-Dârr ve En-Nâfi esmasının Kur’an içerisinde incelenmesi:
Rabbimiz Kur’an’da zarar verme ve fayda sağlama özelliklerini hep yan yana kullanmıştır.
1-Allah’ın dışında tapılan tanrıların zarar verme ve fayda sağlama özellikleri yoktur:
“Allah’ı bırakıp da sana fayda sağlayamayacak ya da zarar veremeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan o takdirde sen mutlaka zalimlerden olursun.” (Yunus 106)
2-Müslümanlar hidayet üzere oldukça, sabrettikçe ve takva sahibi oldukça kâfirlerin tuzakları kendilerine zarar veremez.
“..Eğer sabreder ve Allah’tan korkarsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz Allah onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Ali İmran 120)
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olunca sapan kimse size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık O size yaptıklarınızı bildirecektir.” (Maide 105)
3-Allah’a hiçbir kimse zarar veremez:
“İnkâra koşuşanlar sana kaygı vermesin. Çünkü onlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara ahiretten yana hiçbir nasip bırakmamak istiyor. Onlar için çok elemli bir azap vardır.” (Ali İmran 176)
4-Allah dilemedikçe kimse zarar veremez:
“Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça mü’minlere hiçbir zarar veremez. Mü’minler Allah’a dayanıp güvensinler.” (Mücadele 10)
5-Zarar veren de zararı kaldıran da sadece Allah’tır:
“Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek olan yoktur. Eğer sana bir fayda dilerse O’nun keremini geri çevirecek olan hiçbir güç yoktur..” (Yunus 107)
6-Peygamberin de zarar verme veya fayda sağlama gibi bir özelliği yoktur:
“De ki: Ben kendime bile Allah’ın dilediğinden başka ne bir zarar verme ne de bir fayda sağlama gücüne sahibim.” (Yunus 49)
7-Allah’ın dışındaki evliyaların da zarar verme veya fayda sağlama gibi özellikleri yoktur:
“De ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? De ki: Allah’tır. O halde O’nu bırakıp da bizzat kendilerine fayda sağlama ya da zarar verme gücününe sahip olmayan dostlar mı edindiniz? De ki: Körle gören bir olur mu hiç? ” (Rad 16)
8-Mutlak zarar ahiretteki zarardır:
“…Kim de inkâr ederse onu az bir süre geçindirir sonra onu cehennem azabına zorlarım. Orası varılacak ne kötü yerdir.” (Bakara 126)
9-Ahiret günü kimsenin kimseye fayda sağlamaya veya zarar vermeye gücü yetmeyecektir:
“Bugün birinizin diğerinize bir fayda sağlamaya veya bir zarar vermeye gücünüz yetmez…” (Sebe 42)
Ed-Dârr ve En-Nâfi esmasının bize yüklediği görev ve sorumluluklar:
1-Zararın ve faydanın bütün yetkilerinin Rabbimizin elinde olduğunu bilmeliyiz. Buna bütün kalbiyle iman etmesi, Müslümana güç ve cesaret verir. Rabbimiz bize,“Başınıza gelecek zararları veya elde edeceğiniz menfaatleri düşünün.” diye bir görev vermemiştir. Bize düşen, İslam’ı yaşamak ve ayakta tutmak için çalışmaktır. Sabretmek ve takva ehli olmaktır. Bu yolda bize ulaşan menfaatler Allah’tandır, zararlar yine O’ndandır.
2-Kâfirler başlarına bir sıkıntı gelince bütün güçleri ve samimiyetleriyle Allah’a yalvarırlar. Rahata kavuşunca ise eski şirklerine geri döner ve Allah’ı unuturlar. Bizim Rabbimize imanımız ve duamız müşriklerde olduğu gibi pazarlıklı olmamalıdır.
“Denizde başınıza bir musibet geldiğinde O’ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi kurtarıp karaya çıkardığında yine eski halinize dönersiniz. Zaten insanoğlu nankördür.” (isra 67)
3- Başlarına bir sıkıntı geldiğinde ise mü‟minler sabreder, Allah’a tevekkül ederler.
“…Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabrederler. işte doğru olanlar bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler de ancak onlardır.” (Bakara 177)
4-Dinimize ne kadar bağlıysak sıkıntı ve dertlerimiz de o oranda fazla olacaktır. Sıkıntımızın fazla olması, Allah’ın bize değer vermesinden dolayıdır. Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar içerisinde en Şiddetli sıkıntılarla karşılaşanlar, peygamberlerdir. Sonra da derecelerine göre diğer insanlar gelir. Kişi dinine bağlılığına göre sıkıntıyla karşılaşır. Dinine bağlılığı kuvvetli ise sıkıntısı da şiddetli olur. Dinine bağlılığı zayıf ise sıkıntısı da az ve hafif olur. Günahsız bir şekilde dünyadan ayrılıncaya kadar sıkıntı ve musibetler, mü‟min kulun yakasını bırakmaz.” 398
Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Mü‟minin durumu, ekine benzer. Rüzgârlar onu bir o tarafa, bir bu tarafa eğer, doğrultur, bazen yere yatırır. Nihayet ona ölüm gelir. Kâfirin durunu ise, “ladin” ağacına benzer. Ona hiçbir Ģey isabet edip onu eğemez. Sonunda o bir defa da kökünden kopar, mahvolur gider.” 399
Kaynaklar
398 İbni Mace, Fiten 23.
399 Darimi\Kitabu‟r-Rikak 2752.