Bir günün kapanışı, bir haftanın bitişi, bir ayın başı veya yeni bir yılın arifesi insanlar için çeşitli seviyelerde muhasebe vakitlerini teşkil eder.
Her günün sonunda bir esnaf kasasını ve defterini kontrol ederek satışını, kâr ve zararını hesaplar. Aybaşı bilhassa memur ve işçiler için borcunu ve masraflarını hesaplama vaktidir. Yıl sonuna doğru ise, bütün ticaret ehli hummalı bir faaliyet içine girer, gelir ve giderlerini hesaplar, kâr ve zararını ölçer, yeni yıl için planlar kurup kendilerini geleceğe hazırlar.
Maddi hayatımızın muhasebesini bu kadar ince teferruatıyla ve titizlikle yapan bizler, acaba manevi muhâsebemizde de aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz? Ömür sermayemizi yerli yerince kullanabiliyor muyuz? Çünkü Yüce Rabbimiz değişik ayet-i kerimelerde şöyle buyuruyor:
“Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Hicr Sûresi/92-93)
“(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir şey gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen, ‘Alın, kitabı okuyun; doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum’ der.
Kitabı sol tarafından verilene gelince: O, ‘keşke der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu hiç bilmeseydim!’
“Rabbin hakkı için, mutlaka onların hepsini yaptıklarından dolayı sorguya çekeceğiz.” (Hicr Sûresi/92-93)
“(Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir şey gizli kalmaz. Kitabı sağ tarafından verilen, ‘Alın, kitabı okuyun; doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum’ der.
Kitabı sol tarafından verilene gelince: O, ‘keşke der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu hiç bilmeseydim!’
‘Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi! Malım bana hiç fayda sağlamadı, saltanatım da benden (koptu) yok olup gitti’ der.” (Hâkka Sûresi/18-19)“Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Herkes yarın için ne yaptığına, ne hazırladığına baksın.” (Haşr Sûresi /18)
Müfessirler, bu ayeti izah ederken herkesin yarın ve kıyamet günü için ne yaptığını muhasebe etmesi, hesaba çekilmeden önce kendi kendini hesaba çekmesi gerektiğini söylerler.
Peygamber (s.a.v.) Efendimiz de şöyle buyurup uyarmıştır:
“Siz hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.” (Tirmizi, Kıyame, 25)
Hz. Ömer (r.a.) bir hutbesinde şöyle buyurmuştur: “Hesaba çekilmeden önce, kendinizi hesaba çekiniz. (Amelleriniz) tartılmadan önce, kendi amellerinizi tartınız. (Hesaba çekilmek üzere kıyamet günündeki) en büyük arz (huzura alma) için; (gerekli) güzel hazırlıklarınızı yapınız…” (İbn-i Ebi Şeybe, Musannef, 7/96)
İnsan bütün yaptıklarının sonucunu görecek, karşılığını bulacaktır. İnsan başıboş değildir. Yaptıkları karşılıksız kalamaz. Ömür defterinin her sayfasının hesabını büyük mahkemede verecektir.
Dikkatleri insanın yaratılış gayesinden uzaklaştıran sebeplerin istila ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Günlük hayat meşgaleleri, iş münasebetleri, çoluk çocuğun geçimi zaten fazlasıyla zihinleri meşgul ediyor.
Bu zaruri meşguliyetlerin dışında insanlar, medyanın da teşvikiyle, kendileriyle çoğu zaman hiçbir alakası bulunmayan meselelerle uğraşıyorlar, lüzumsuz, faydasız şeylerle vakit öldürüyorlar. Hâlbuki ömür sermayesi pek azdır. Lüzumlu işler pek çoktur. Hem ebedi hayat da burada kazanılacaktır. Öyleyse ne yapılmalıdır? İşte cevabı şu hadistedir:
“Akıllı kimse nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz de nefsine uyup hevasının peşine takılan ve (sebeplerini işlemediği halde) Allah’tan (cennet) temennisinde bulunan kimsedir.” (Tirmizi, Kıyame, 25; İbn-i Mace, Zühd, 31; Ahmed, Müsned, 4/124)
Peki, nefis muhasebesi nasıl yapılmalıdır? Bunu da İbni Arabi’den öğrenelim: Büyüklerimiz, konuştuklarını ve yaptıklarını bir deftere yazarak, yatsıdan sonra kendilerini muhasebeden geçirirlerdi. Deftere bakıp kendilerinden sadır olan söz ve fiil hepsini gözden geçirirlerdi. Bunlardan tevbe gerekenler için tevbe, istiğfar gerekenler için istiğfar, şükür gerekenler için de şükrederlerdi. Onlar bu muhasebeyi yaptıktan sonra uyurlardı.
Öyleyse biz de muhasebemizi sağlam tutalım, hesap şuuruna sahip olalım.
Yapabildiklerimizin, yapamadıklarımızın, yapmamamız gerektiği halde yaptıklarımızın muhasebesini yapalım.
BU GÜN ALLAH İÇİN NE YAPTIN?
Kişi günlük hayatında kendini nasıl ölçüp tartıp muhasebeye çekmeli?
Kısaca her gün kendimize soralım?
Bu sabah hayat defterini nasıl açtın? Sana yeni bir gün lütfettiğini düşünerek Rabbine şükrettin mi?
Cenabı Hak seni seherde istiğfara davet ederken, sen o vakitte coşup taşan ilahi rahmet ve mağfiretten ne kadar nasiplenebildin?
Seher vakti feyzini bütün güne taşıyabildin mi?
Müezzin “Hayyaalessalah” davetine uyarak kaç vaktini cemaatle kılabildin? Allah yasakladığı halde sende bulunan kötü hal ve tavırlardan vicdanın rahatsızlık duydu mu?
Bu gün dilini boş ve laubali konuşmalardan, yalan ve dedikodudan, gıybet ve münakaşadan ve gönle diken batırmaktan koruyabildin mi?
Bu gün bir aç olanı doyurdun mu?
Bu gün bir gönül kazandın mı?
Bu gün bir hasta ziyaret ettin mi?
Bu gün bir yetimin başını okşadın mı?
Bu gün yaratandan ötürü yaratılanlara, şefkat, merhamet ve muhabbet nazarıyla bakabildin mi?
Bu gün Allah’ın sana ihsan ettiği nimetleri kimlerle ve ne kadar paylaşabildin?
Bu gün bir mümin sevindirmenin kalbî hazzını tadabildin mi?
Bu gün kul hakkına, hatta hayvan hakkına dikkat ettin mi?
Kapındaki aç kalan kedi köpekten mesul olduğunu hiç düşündün mü?
Bu gün hidayete muhtaç insanlara dilinle, halinle ve kalbinle emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerde bulunup hidayetleri için dua ettin mi?
Bu gün tanıdığın tanımadığın herkese Allah için selam verdin mi?
Bu gün annenin, babanın, akrabalarının halini hatırını sorup gönüllerini şâd ettin mi?
Eğer onlar ahirete intikal etmişlerse, ruhları için bir Fatiha okuyup onları yâd ettin mi?
Bu gün hiç dost kazanabildin mi?
Bu gün yoldan insanlara eze verecek bir şeyi kaldırabildin mi?
Bu gün aile yuvanı gönül gözüyle seyredip, oranın cennet bahçesi olması gerektiği idrakine vardın mı?
Şayet evinin beyi isen hanımına ve evlatlarına karşı ne kadar müşfik ve merhametli davrandın?
Bu gün sana kötülük yapan sert ve kaba davranan bir kişiyi affedip ona iyilikte bulundun mu?
Abdullah bin Mesud (r.a) der ki:
“Sahabenin biri evine girdiğinde hanımı ona derhal şu iki suali sorardı:
Bu gün Kur’an’dan kaç ayet nazil oldu?
Allah Rasûlünün hadislerinden neler ezberledin?”
Bu gün sana Allah’ın en büyük nimeti olan Kur’an’dan kaç sahife okudun?
Okuduklarının gerekleriyle amel ettin mi?
Bu gün vefat edebileceğini, kefenlenip kabre konulabileceğini, aile fertlerinin seni kabre koyup geri döneceklerini, mezarda sadece iman ve amelinle baş başa kalabileceğini hiç düşündün mü?
Bu gün hayat defterini nasıl açtın, nasıl kapattın? Kiramen kâtibin melekleri oraya neler yazdı? Büyük hesap gününde bu günkü sayfanın hesabını verebilecek misin?
Velhasıl bu gün, daimi bir hayat kasetini doldurmakta olduğun her hal ve hareketinin ilahi bir kamera ile gözlendiğini hiç düşündün mü? Geçirdiğin son yirmi dört saatin muhasebesini yapıp nefsinle hesaplaştın mı?
Yahya bin Muaz ( r.a)’ın şu duası bizlere bütün huşularda örnek olacak gönül hassasiyeti sergilemektedir. “Ey Allah’ım! Geceler ancak sana iltica ve niyazla güzelleşir. Gündüzler ancak senin için yapılacak ibâdet ve salih amellerle güzelleşir. Ölüm sonrası ancak senin affınla güzelleşir.”
Sahi, Hz Ömer ne diyordu: “Bu gün Allah için ne yaptın?”
İşte günün muhasebesi… Bunu yapanın büyük hesap gününde işi kolay olur.
Halil Atalay-Misak Dergisi